Merhaba, yeni bir AstroNotlar yazısı ile karşınızdayız. Öncelikle, geçtiğimiz hafta insanlığın uzaya çıkışını kutladığımız Yuri gecesi ve bu etkinliğe ithafen hazırladığımız Yuri’li AstroNotlar bayrakları ile bize katıldığınız için size çok teşekkür ediyoruz. Göndermiş olduğunuz fotoğrafları instagram ve facebook sayfalarımızdaki albümlerde bulabilirsiniz. Bu haftaki konumuz ise gökyüzündeki görsel şölenlerden biri! Yılın belirli zamanlarında gökyüzünde havai fişekler görürüz. 19 Mayıs, 23 Nisan ve bazen 31 Aralık’ta. Ne var ki bugün size anlatacağımız havai fişekler bunlardan biraz daha farklı. Gökyüzünün akanyıldızları, kimilerince kayanyıldızları, veya daha bilimsel adıyla meteorlardan bahsediyoruz!
Geçtiğimiz haftalar boyunca bolca kuyrukluyıldızlardan bahsettik ama unutmamak lazım ki bir gök cismine yıldız diyebilmemiz için kendi enerjisini üretiyor olması lazım. Yani çekirdeğinde nükleer reaksiyonlar gerçekleşmeli. Oysa biliyoruz ki kuyrukluyıldızların çekirdeği sadece buz ve kayalardan ibaret. O zaman neden bunlara yıldız diyoruz? Muhtemelen gökyüzünde gördüğümüz her parıltıya yıldız deme sevdamızdan ileri geliyor. Bu sevdanın bir diğer örneği de aslında yıldız olmakla hiç alakası olmayan kayanyıldızlar! İyisi mi biz onlara da meteor diyelim bundan sonra.
Her yıl belirli zamanlarda gökyüzünde irili ufaklı şölenler yaşatan meteor yağmurlarının en bilindikleri arasında tabii ki Perseidler ve Leonidler var. Nisan ayının festivali de Lyridler sayesinde gerçekleşiyor, üstelik tam da Ulusal egemenliğimizin 100. Yılını kutlayacağımız 23 nisan haftasında!
Lyridlerin detayına geçmeden önce, meteor yağmuru nedir gelin bunu bir inceleyelim. Kuyrukluyıldızlar, Güneş’e yaklaştıkları zaman dış katmanlarının eriyerek döküldüğünü önceki yazılarımızda size bahsetmiştik. Kuyrukluyıldız, yörüngesinde ilerleyip gittikten sonra ardında bıraktığı, bir tür uzay çöpü de diyebileceğimiz bu döküntüler, dünya yörüngesi ile kesiştiğinde, belirli bir zaman süresince bolca meteor gözlemleme şansımız oluyor. Dünya atmosferine giren bu parçacıklar atmosfer ile sürtünme sonucu yandığında oluşan ışık olayına meteor veya akanyıldız diyoruz. Bu meteorların rengi, parlaklığı, uzunluğu, hızı ve ardında iz bırakıp bırakmadığı gibi bir çok parametre sayesinde de meteor yağmuruna sebep olan kuyrukluyıldızın yapısı ve yörüngesi hakkında çeşitli bilgilere erişebiliyoruz. Bir meteor yağmuruna ait meteorlar, gökyüzünde sanki tek bir noktadan saçılıyormuş gibi görünürler. Bunu, avcumuzdan dışarı doğru açılan parmaklarımıza benzetebiliriz. Meteor yağmuruna ait meteorların gökyüzündeki izleri geriye doğru takip edildiğinde, hepsi sanki tek bir noktadan çıkıyormuş gibi görünür. Meteorların saçıldığı bu nokta, gökyüzünde hangi takımyıldıza denk gelirse meteor yağmuru da o takımyıldızın adı ile anılır. Bu durumda Perseidlerin Perseus (kahraman) , Geminidlerin Gemini (ikizler), Leonidlerin Leo’dan (aslan) saçılıyormuş gibi göründüğünü anlıyoruz. Lyridler de Lyra, bir diğer adıyla lir, yani çalgı takımyıldızından saçılıyormuş gibi göründükleri için bu isimle anılırlar. Meteorların saçılma noktasına radyan noktası da denir.
İşler iyice karışmadan gelin şu terimleri bir gözden geçirelim. Kuyrukluyıldız artığı olan, uzayda başıboş dolaşan parçacıklara meteorit adı veriliyor. Meteoritler atmosfere girip yanarken gördüğümüz ışık olayına meteor diyoruz. Eğer ki meteoritler bu yanma sonrasında yer yüzeyine erişebilecek kadar yoğun veya büyüklerse bunlara da meteoroid adı veriyoruz.
Meteoritlerin boyları ufak bir kum tanesinden iri bir üzüm tanesine kadar değişebiliyor. Kimi “taş” yapıdaki meteoritler silisyum ve oksijence zengin mineraller içerirken, “metal” yapıdaki meteoritlerde çoğunlukla hem demir hem de nikel bulunmakta. Bir de, bu her iki türün birleşimi olan “demirli kayaçlı” meteoritler mevcut. Bilim insanları meteoroitler vesilesi ile her gün Dünya’ya ortalama 1000 ila 10.000 ton arası madde düştüğünü öngörmekte. Tabii bunların büyük kısmı ufak toz tanecikleri halinde oldukları için hiçbiri ciddi bir tedhit oluşturmuyor. Ancak nadiren irice bir meteoroidin, bir arabaya, ev veya tarlaya düştüğü de oluyor tabii ki. Özellikle Dünya’mız, kuyrukluyıldızın Güneş etrafından yakın zamandaki bir geçişinden kalma döküntü kuşağından ilk defa geçiyorsa, öylesi zamanlarda daha yoğun bir meteor yağmuru izleyebiliyoruz.
Genellikle 16 Nisan 25 Nisan arasında aktif olan Lyridler bu yıl 21 nisan’ı 22 nisan’a bağlayan gece maksimum etkinliğe ulaşacak. Hem kuzey hem de güney yarı küreden gözlenebilen bu meteor yağmurunun pik yaptığı gece, yani 21 nisan gecesi, ışık kirliliğinden uzak ve karanlık bir gözlem yerinde, saatte yaklaşık 18 tane Lyrid görmeniz mümkün. Her ne kadar en fazla sayıda meteorun sabaha karşı gözlemlenmesi beklensede gece 11’den itibaren gözünüzü gökyüzüne çevirmenizi öneriyoruz.
Çok sayıda meteor görmek isteyenlerin saçılma noktasına, yani Çalgı takımyıldızı civarına bakmasını öneriyoruz. Ne var ki uzun meteorlar görmek istiyorsanız başınızı saçılma noktasından uzağa, ufka doğru bir yere çevirmenizde fayda var.
Lyridlerin parlaklığı genellikle büyük ayı takımyılıdızındaki yıldızların parlaklıkları civarında olsa da kimilerinin Venüs kadar parlak olması da mümkün. Bugünlerde Venüs batı ufkunda, akşam yıldızı olarak da anılacak şekilde, Güneş battıktan hemen sonra ve oldukça parlak. Uluslararası Meteor organizasyonu IMO’ya göre Lyridler her ne kadar arkalarında iz bırakan meteorlar olmasalar da, ateştopu adı verilen, gökyüzünde büyük bir parlaklığa neden olan ve arkasında bir kaç saniye gözlemlenebilecek izler bırakmasıyla ünlü. Bakalım bu yıl da bizi böyle sürprizler bekliyor mu? Hep birlikte göreceğiz!
Lyridlerin oluşmasına neden olan kuyrukluyıldız, her 415 yılda bir Güneş yakınından geçen Thatcher kuyrukluyıldızı (C/186 G1). Yörünge dönemi bu kadar uzun olan bu yıldızın Güneş’e son yakın geçişi 1861 yılında gerçekleşmiş olduğu için ne yazık ki herhangi bir görüntüsü yok. Bir sonraki ziyaretinin ise 2276 yılı civarında olması bekleniyor.
İlk olarak günümüzden yaklaşık 2700 yıl önce gözlemlendiği tahmin edilen Lyridler, bilinen en eski meteor yağmurlarından. Lyridler’in saniyede ortalama 50 km hızla atmosfere girdikleri biliniyor, bu nedenle orta hızlı meteor yağmurlarından biri olarak kabul ediliyor. Şimdiye kadar en yoğun görüldükleri 1982 yılında ise saatte 100 adet civarında meteor gözlemlenmiş.
Bir meteor yağmuru gözlemlemenin en keyifli yanlarından biri, gözleriniz dışında herhangi bir gözlem aletine ihtiyaç duymamanız. Dört arkadaş, teras, balkon veya çatıya çıkıp sırt sırta vererek gökyüzünü dörde bölüp her yönden akan meteorları gözlemleyebilirsiniz.
Meteor yağmurlarını gözlemlenin bir diğer keyifli yolu da astrofotoğraflar. Herhangi bir yıldız, takımyıldız veya kuyrukluyıldızın fotoğrafını çekeceğiniz zaman işin inceliği çok olsa da bir meteor fotoğrafı yakalamanın biraz daha kolay olduğunu söyleyebiliriz. Hele ki 21 Nisan akşamı olduğu gibi Ay’sız bir gökyüzü varsa, tek ihtiyacınız olan, uzun poz süresi verebileceğiniz bir fotoğraf makinesi. Artık kimi akıllı telefonların profesyonel ayarları arasında da bulabileceğiniz bu özellik sayesinde seçebileceğiniz en uzun poz süresini kullanmanızı öneriyoruz. Telefonlarda bu süre genellikle 30 saniye civarında olsa da fotoğraf makinenizi minimum ISO, maksimum diyafram açıklığı ve mümkün olan en uzun poz süresine ayarladığınız takdirde, elde ettiğiniz fotoğrafta kutup yıldızı etrafında yaylar çizen yıldız izlerini göreceksiniz. Bu yıldız izlerini çeşitli açılarla kesen çizgiler ise asıl görmeyi hedeflediğimiz meteorlar. Bir meteor yağmurunu fotoğraflamak istiyorsanız kameranızı saçılma noktasına doğru yönlendirmenizi, poz sürenizi de 15-20dk civarında tutmanızı öneririz.
Gelin bir de geçtiğimiz haftanın haberlerine bakalım. 1987 yılının Eylül ayında bir araya gelen kanun yapıcılar ve bilim insanlarının gündeminde çok önemli bir konu vardı: Dünya’nın koruyucu katmanı olan ozon tabakasının incelmekte olması. Bundan 2 yıl önce İngiliz Antarktik Araştırması’nı yürüten araştırmacılar herkesi hayrete düşüren bir çalışma ile ozon tabakasının Antarktika üzerindeki kısmında ozon miktarının azalmakta olduğunu duyurmuşlardı. Hemen ardından NASA’nın Toplam Ozon Haritalama Tayfçekeri ile yapılan ölçümler ise sadece ozon miktarının azalmakta olduğunu değil “ozon tabakasında delik” terimini kullanarak, atmosferde Antarktika boyutlarında bir bölgenin ozon miktarının neredeyse tamamen tükenmiş olduğunu duyurdular. 1970’lerde yapılan çalışmalarda ozon tabakasına zarar veren kimyasalların kloroflorokarbonlar olduklarına dair ipuçları olsa da, bu deliğin asıl nedeninin ne olduğu ve onu nasıl tamir edebileceğimizi bilemiyorduk. Güneş’ten gelen zararılı motötesi ışınların dünya yüzeyine erişmesine engel olan ozon tabakasının incelmesinin hem bitkiler ve hayvanlar için bir tehdit oluşturduğu hem de insanlar için cilt kanserini tetikleyen en önemli unsurlardan biri olduğu anlaşıldıktan sonra, 1987 yılında, 37 ülkenin katıldığı Montreal Sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşmeye göre ozon tabakasına zarar veren kloroflorokarbonların tüketimi ve üretimine çeşitli kısıtlamalar getirildi. Kimi ülkeler durumu ciddiye alırken, kimileri ise hiç umursamayarak küresel iklime ciddi miktarda zarara verdi. Montreal Sözleşmesi’nin ardından geçen bunca yılın sonunda, geçtiğimiz hafta nihayet bilim insanları güzel bir haberle karşımıza çıktılar ve 33 yıldan sonra ilk defa ozon tabakasındaki deliğin iyileşme emareleri göstermeye başladığını söylediler. Konunun detaylarını merak edenleri web sitemizdeki ek kaynakları incelemeye davet ediyoruz.
Bu güzel haberin üstüne bilim dünyasından yeni bir gözlemsel sonuçtan daha bahsedelim: Şili’nin Atacama Çölü’nde bulunan Very Large Telescope (VLT) adıyla bilinen Çok Büyük Teleskop, galaksimizin merkezini uzun zamandır gözlemliyordu. Bu uzun süreli gözlemlerin sonucu olarak 16 Nisan’da yayınlanan makalede gökada merkezindeki karadeliğin etrafında, eliptik bir yörüngede dolanan S2 isimli yıldızın yörüngesinin, Einstein’ın bundan tam 105 yıl önce bahsettiği Genel Görelilik kurallarına uygun şekilde hareket ettiği gözlemlenmiş oldu. Bu sayede genel göreliliğin bir kez daha haklı olduğunu da görmenin heyecanı tüm astronomi ve fizik camiasını sardı.
Bu güzel haberlerin ardından haftaki yazımızın sonuna geldik sevgili AstroNotlar okuyucuları. Ne var ki bahsetmeden geçemeyeceğimiz, tam yüz yıl önce bugünlerde, tarihimizi ve geleceğimizi değiştiren bir olay oldu: Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle, bağımsızlığımızın simgesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’miz açıldı ve bu özel gün 1924’ten beri Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak sadece Türkiye değil tüm dünya çocukları ile birlikte kutlanmakta. AstroNotlar olarak biz de bağımsızlığımızın simgesi olan bu özel ve önemli günü kutluyor, “Yaşasın 23 nisan!” diyoruz!
astronotlar.org@gmail.com e-posta adresimize bahsettiğimiz içeriklere dair düşüncelerinizi belirtebilir, değinmemizi istediğiniz konuları yazabilir, bir kitap, link veya bilgi paylaşımında bulunabilirsiniz. Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip etmeyi unutmayın. Gelecek hafta görüşünceye dek, gökyüzüne iyi bakın. Hoşçakalın!
E-posta: astronotlar.org@gmail.com
Facebook: facebook.com/astronotlar.org
Instagram: instagram.com/astro_notlar
Twitter: twitter.com/astro_notlar
Anchor: anchor.fm/astronotlar
KAYNAKLAR VE GÖRSELLER
https://www.space.com/night-sky-observing-from-home-guide.html
https://www.skyatnightmagazine.com/news/lyrid-meteor-shower-how-see-shooting-star/
https://www.nasa.gov/feature/goddard/2020nasa-data-aids-ozone-hole-s-journey-to-recovery
https://www.aanda.org/articles/aa/full_html/2020/04/aa37813-20/aa37813-20.html